top of page

Başkasının Gözüyle Yaşamak

Ta çocukluğumdan beri üzerime yapışan pis bir huyum var: İnsanları ve çağı gözlemlemek, bunun üzerine düşünmek ve değerlendirme yapmak. “Pis” dedim; zira düşünmek çoğu zaman sıkıntı veren bir eylemdir. Bu işten zaman zaman haz aldığımı ve bana göre hazların en kıymetlisinin bilişsel hazlar olduğunu söylemeden geçmek, bana bahşedilen bu özelliğe hakaret olur. Fakat yaşadığım dönemden mi, ülkeden mi, toplumdan mı, sadece kendi hayatımdan mı, yoksa büsbütün karakterimden mi bilinmez; alelumum daralıyor, sıkılıyor ve yeise kapılıyorum. Çoğu insanın robotik bir şekilde, Matrixvari, onlara öğretileni ve yaşaması gerekeni düşünmeden yaşadıklarını; bir ömrü bu şekilde düşünmeden harcadıklarını görüyorum. Ancak şöyle bir bakıyorum da, bu robotlar mutlular. Yoksa sahte bir şekilde mutlu olmaları mı onlara kodlanıyor?

İnsanların çok uzun zamandır sadece başkalarının gözünde yaşamaya çalıştığını görüyorum. Kimsenin kendi hazzı umurunda değil. Daha da ileri gidecek olursam, kimsenin zevkleri dahi yok. Artık zevkler de tektipleştiriliyor, dayatılıyor. İnsanlar “zevkli” sayılabilecek aktiviteleri gerçekten öznel zevkleri olduğu için değil, havalı görünmek için yaşıyor. Hülasa, insanlar story atmak için yaşıyor. Karakteristik özelliklerimiz bizden çalınıyor. Kimsenin bir giyim zevki yok, kimsenin hobileri yok, kimsenin güzellik algısı dahi yok. Herkes aynı fabrikadan çıkmış gibi.

Peki neden insanların hakkımızdaki yargılarına bu kadar önem veriyoruz da onların gözünde bir “şey” olmaya çalışıyoruz? Neden kendimizin gözünde bir “şey” olmak daha önemsiz? Bu olgunun, sosyal medyanın hayatla bu kadar iç içe geçmesiyle iyice arttığını ve insanların hayat motivasyonu haline geldiğini düşünüyorum. Birilerinin gözünde bir algı oluşturmak, bilhassa kültür seviyesi düşük toplumlarda hayati konuma yerleşti. Ortalık lüks arabalar ve bunlara mükabil lüks araba paylaşımlarıyla kaynıyor. O arabaların veya başka herhangi bir maddenin arka planda alınmasının, mantıksız derecede insanları sıkıntıya ve bazen felakete sürükleyebileceği dahi görmezden geliniyor. Peki ne uğruna? Sırf birilerinin “Bu, böyle biriymiş.” Demesi neden bu kadar önemli? Diyelim ki önemli olsun. Peki neden bu iş genelde madde üzerine oluyor da insanlar bir “şey” gibi gözükmek isterken “şey”lerini öne çıkarıyor? Başkasının gözüyle yaşanmış bir hayat, heba edilmiş bir hayat değil midir?

Yaz ayları geldiğinde Bodrum, Çeşme gibi storysel açıdan değerli yerler ana baba günü oluyor. Oralara gidenlerin birçoğunun aracı, yıl boyu düşük maaşlarıyla ödeyecekleri kredi borçları oluyor. Gittiklerinde ise birçok yerde sıra bekliyor, birçok yere adım dahi atamıyor, hatta çoğu zaman saygısızlığa maruz kalıyorlar. Ancak bunların ne önemi var ki! Paylaşımlar yapıldı, görev tamamlandı. Artık insanların onlar hakkında düşüncelerini değiştirdiklerini düşünüp onların gözünde bir yer edindiklerine inanıyorlar ve bununla mutlu olabiliyorlar. Zira bunun için bir yıl çalışıp kredi ödemişler; çok mu? Üstelik belki de buraya giden insanların birçoğu deniz tatilini sevmiyor, belki Ege’yi sevmiyor. Belki başka bir şey… Ne önemi var? O insanlara kendilerini keşfetme ve kendilerini gerçekleştirme fırsatı verilmedi ki.

Hülasa, kendi fikirleri, zevkleri ve bunları fark etme, gerçekleştirme cesareti olmayan herkes, Nietzsche’nin Übermensch (üstinsan) kavramına nispetle Untermensch, yani alt insandır. Zihinsel ve hedonik kölelerdir. Hayatlarını kitlelerin düşüncelerine teslim etmiş zavallılardır. Bu tip insanlar —ki nüfusa oranla yüzdeleri gitgide büyüyor— her zaman gerçek hazlardan yoksun kalacak, sahte dopaminleri bir story süresi kadar (24 saat) bile sürmeyecektir. Zaten fast-food dopamin döneminde aksi de beklenemezdi.

Komplocu gibi görünmekten nefret ettiğim için, bunun arkasında tekno-feodal ağalar mı var, devletler veya gizli örgütler mi var, yoksa hiçbir şey yok da yalnızca çağın gereğini mi yaşıyoruz, sizin değerli düşüncelerinize bırakıyorum.


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
Living Through the Eyes of Others

I’ve had a filthy habit stuck on me since childhood: observing people and the era, thinking about it, and making evaluations. I said...

 
 
 
The Enslaving Power of Emotions

There is no possibility of true freedom without complete liberation from emotional burdens. Sometimes, we find ourselves in places we...

 
 
 
Duyguların Köleleştirici Gücü

Duygusal yüklerden tamamıyla arınmadan özgür olmanın ihtimali yoktur. Bazen kendimizi hiç istemediğimiz yerlerde, hiç istemediğimiz...

 
 
 

Comments


bottom of page