
Duyguların Köleleştirici Gücü
- gelisine100
- 27 Tem
- 3 dakikada okunur
Duygusal yüklerden tamamıyla arınmadan özgür olmanın ihtimali yoktur. Bazen kendimizi hiç istemediğimiz yerlerde, hiç istemediğimiz insanlarla buluruz. Şayet burada bu kişilerle bulunmayı seçme özgürlüğüne sahipsek, neden istemediğimiz seçeneği seçeriz? Çünkü aslında seçme özgürlüğüne sahip gibi görünsek de, isteklerimiz ve mantığımız ile duygu tutsaklığımız çelişir ve neticede boynumuzdaki tasmanın şeffaf, görünmeyen ipinin bizi çekip götürmesine izin veririz. Hal böyleyken özgür olduğumuzu iddia edebilir miyiz?
Hepimiz türlü demagojilerle büyümüş insanlarız. Şöyle bir düşünün; hangimiz ebeveynlerimiz veya sevdiklerimiz tarafından duygusal manipülasyona maruz kalmadık? Hangimiz zaman zaman kendimizi yakın hissettiğimiz siyasi veya herhangi bir örgütsel görüşün temsilcilerinin popülist söylemleriyle kamçılanmadık? İşin acı gerçeği ise, tüm bunların arkasında sandığımızın aksine duru ve iyi duygular değil, yönetme arzusu vardı. Ta çocukluğumuzdan beri duygularımız aracılığıyla yönetildik. Philisterler (dar kafalı, cahil, bilgisiz kişiler) tüm bunları öğüt olarak aldı ve aktarmaya devam etti. Düşünerek hareket edebilen az sayıdaki insanların ise duyguları acımasızca tarumar edildi. Tüm bu bozgunun ortasında fark etmedik ama iradesel olarak hadım edildik. Şimdi, hadım edilmiş irademiz ve tarumar edilmiş duygularımızla kullanışlı bir aparat olma görevini layıkıyla yerine getirebiliriz.
Bahsettiğim şey sadece manipülatif ve duyguları hedef alan söylemler değil. Yetiştiğimiz kültüre ait belli normların aksine de irademizle hareket etmek tutsak edilmiş halde. “Yapmak zorundasın, ayıp olur, o senin görevin” kültürü bilincimizi ve irademizi bütünüyle esir almış durumda. Yine kültürel olarak sembolik değerler de aynı şekilde pranga görevi görüyor. Daha da kötüsü, tüm bunların farkında olmak bu prangaları söküp atmaya yetmediği gibi, pranga olduğunu bilerek hareket etmenin acısı, köle olduğunun farkında olarak köle olmanın sızısı daha da derinleşiyor.
Gerçekten özgür olmak ancak duygusal sorumluluk bilincinden kurtulmakla mümkün olur. İnsan ancak kendi arzuları ve isteklerinden sorumludur. Bu bağlamda ise farklı bir sorun karşımıza çıkar: Başkalarının kölesi olmaktan kurtulduğumuzu varsayarsak, finalde kendi arzularımızın kölesi olma sorunuyla karşılaşırız. Bu noktaya ayrıca, başka bir yazıda değinmek istiyorum. İlk evvela, duygusal baskı neticesinde irade tutsağı ve kullanılabilir aparat olma durumundan kurtulmamız gerekir.
Düşünsel anlamda bu durumdan kurtulmak için öncelikle durumu iyice kavramalı, yani iyice acı çekmeliyiz. Şunu kesin bir eminlikle söyleyebilirim ki, sizin duygularınıza hükmederek sizi yönlendiren ve kullanan kişilerin en az %80’i, stratejik bir şekilde sizi yönetme amacıyla değil, tamamen kodlanmış bir robot gibi “bildikleri” gibi yaşadıkları için fark etmeden bunu yapıyorlar. Düşünmemiz gereken şu: Gerçekten düşünebilme yetisi nadir olan canlılardan biri olarak, bu robotların aparatı ve kölesi mi olacağım? Kendime kötülük yapmak mı yoksa onlara kötülük yapmak mı? Ben mi daha önemliyim, yoksa onlar mı?
Motivasyon konuşmacılarından ve motivasyon konuşmalarından nefret ederim. Ama eğer içinizi rahatlatacaksa söyleyeyim: Başkasının iradesini kendi iradenin önüne koyduğun her bir an, biraz daha küçüleceksin. Her bir an, biraz daha özsaygını ve saygınlığını kaybedeceksin. Kendi tercihlerinin başkalarının tercihleriyle ve çıkarlarıyla çakışması onlara bir kötülük değildir. Fakat bu durumda onların tercihini seçmek, kendine kötülüktür. Kötülüklerin en büyüğü ise kendine yapılan kötülüktür. Ve emin ol, kendini başkalarından önemsiz gördüğün her an, gerçekten daha da önemsizleşeceksin. Ve daha da emin ol ki; ne sen önemlisin ne de başkaları...
Önceleri bu duruma sevginin ve saygının neden olduğunu düşünürdüm. Ancak sonradan fark ettim ki, bu duruma sebep olan bu kavramlar değil, bu kavramların bize öğretildiği ve dayatıldığı anlamlarıdır. İşin doğrusu, kendini sevmeden başkasını sevme; kendini saymadan başkasını sayma. Bu bencil değil, özgür bir bakış açısıdır. Zira bunları yapmadığın sürece sevilmeyecek ve sayılmayacaksın. Belki daha fazla sevilmek ve sayılmak için fedakârca bir köleliktir seninkisi. Ancak bu fedakârlıkların sonucunu asla alamayacak, daha da kendini köleleştirecek ve daha da sevilmeyecek, sayılmayacaksın. Korktuğunun başına gelmemesi için korkmaman gerekiyor. Tüm bunlar olmasın diye, “Ben bunu gerçekten istiyor muyum?” sorusunu vicdansızca cevaplaman gerekiyor. İnsanoğlunun ne kadar kötü yaradılışlı olduğundan daha önce bahsetmiş miydim? Bu kötü insanların içinde bilinçsizce vicdanlı olmak, aşağılık bir köle olmak demektir. Kurt sürüsünün arasında kalmış koyun olmak demektir. Bu kurt sürüsünde elbette ki iyi ve vicdanlı kurtlar da var. Ancak neticede kurt kurttur. İnsan da insandır. Fark etmeden yapıyor çoğu, demiştim ya hani... Homo homini lupus.
SEO Keywords:
Duygusal kölelik, özgür irade, manipülasyon, duygusal sorumluluk, kendini sevme, özsaygı, kültürel baskı, içsel özgürleşme, bireysel güçlenme.
Comentarios