Rol Modellerin Gücü Adına
- gelisine100
- 29 Ağu
- 3 dakikada okunur
Bugüne kadar dünyayı ve insanları yönetenin ne olduğuna dair birçok fikir ortaya atıldı. Sanıyorum ki insan doğasının düşünme eylemine geçtiği vakit ilk aradığı sorulardan biri de bu: Bizi ne yönetiyor? Ve yine sanıyorum ki bu konuda pek çok şey yazılıp çizilse de, kimse bizi asıl yönetenin “rol modeller” olduğunu söylemedi. Bu kuramı ilk ortaya atan kişi ben miyim emin değilim. Ancak yoğun fikir işçiliğimin sonucunda oklar hep beni bu tarafa yöneltiyor.
Şöyle bir düşünün; hayatımızın her döneminde küçük veya büyük, hafif veya yoğun etkili olmak üzere rol modellerimiz vardı. Erkek çocuklarının rol modeli farkında olmasa dahi genelde babaları, kız çocuklarının ise anneleri olur. Onların fikirlerini ve hayata bakışlarını yine farkında olmadan taklit ederiz. Bu mukallitlik, zamanla farkında olmadan değil de doğrudan olmak istediğimiz kişiler ekseninde şekillenir. Olmak istediğimiz kişi her kimse, hayata bakışımızı da olabildiğince ondan kopyalarız. Bu kişi bazen bir ünlü, bazen bir hayali karakter, bazen bir akranımız, bazen bir büyüğümüz olabilir. Neticede, bir veya birkaç özelliğiyle ondan etkilenmemiz ve taklite değer görmemiz gerekir. Bunun sonucunda ise seçtiğimiz kişinin neredeyse bütün özelliklerini kopyalamaya çalışırız.
İnsanın gerçek özgürlüğünü ve benliğini bulup ortaya çıkarma hususunda epeydir düşünüyor ve çaba gösteriyorum. Görüyorum ki bir rol model olduğu zaman benliğin tam anlamıyla ortaya çıkması söz konusu değil. Zira böyle olduğunda başka bir karakterin benliğini kendi benliğimiz üzerine inşa etmiş oluyoruz. Üstelik bu durum, özgür olmayı bir kenara bıraktığımızda, bazen zararsız hatta toplumun faydasına dahi olabileceği gibi; gelinen noktada genelde zararlı bir şekilde konumlandırılıyor.
Gerçekten çalışkanlık, beyefendilik/hanımefendilik, entelektüellik gibi özellikleriyle öne çıkan karakterlerin zaman zaman toplum ve bilhassa gençlik üzerinde etki ve sükse yaptığı dönemler oldu. Bunu da doğru bulmamakla beraber toplumun refahı açısından zararsız ve faydalı olarak konumlandırabilirim. Ancak günümüzde avamlık, serserilik, şiddete meyillilik gibi karakter özelliklerinin insanların bilinçaltına “alfa” ve özenilesi, olmak istenilen ideal kişi olarak sunulmasının hem özgürlük ve benlik açısından hem de toplumun refahı açısından son derece sakıncalı olduğunu söyleyebilirim. Söz konusu durumda rol modelin sözde kusursuz olması ve insan doğası gereği bu kusursuza ulaşılamaması, öz saygı problemleri inşa ettiği gibi bunun dışında da çok ciddi toplumsal problemler oluşturuyor.
Çok izlenen dizi/film karakterlerinin yakışıklı veya güzel olması, karizmatik olması, kusursuz olması (kime göre, neye göre), keza çok okunan kitap karakterlerinin veya günümüzde artık iç dünyalarını speküle ederek yayımlayan sosyal medya figürlerinin, şarkıcıların veya herhangi bir popülaritesi yüksek kişinin de aynı veya benzer özelliklere sahip olması dikkat çekici. Bunların toplum tarafından rağbet görmesi de açıkça gösteriyor ki, insanın tüm bunlara ilgisi, karakterin rol model olarak benimsenmesiyle doğru orantılı. Örneğin, film veya dizilerde senaryodan ziyade izleyici, taklit edilebilmeye layık gördüğü karakterlerden oluşan yapımları izlemeyi seviyor. Bundandır ki gençlik dönemi yapımları daha çok gençler tarafından takip ediliyor.
Türkiye’de son yılların en çok izlenen yapımları, aslında gelinen noktayı gözler önüne seriyor:
Kuruluş Osman ve Diriliş Ertuğrul: Şiddete eğilimli karakterlerin “düzgün, örnek” sıfatıyla sunulduğu, öldürmenin normalleştirildiği “tarihi dizi” formatındaki yapımlar.
Çukur, Kurtlar Vadisi, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Sıfır Bir: Şiddet faili, silahı aksesuar olarak kullanan ana karakterlerin “doğru, düzgün” rol modeller olarak gösterildiği yapımlar.
Yine Türkiye’de son yıllarda en çok dinlenen şarkıcılara rol model perspektifiyle baktığımızda da tesadüfen aynı sonuçla karşılaşıyoruz:
Uzi, Ezhel, Çakal, Lvbel C5, Blok 3: Şiddeti, uyuşturucuyu ve suçu öven şarkıları bulunan; şarkılarının dışında da benzer bir profil çizen kişiler.
Tüm bunların, konudan bağımsız sıklıkla değindiğim ve çağımızın dopamini hızla tüketmeye alışmasıyla adını “Fast Food Dopamin Çağı” koyduğum olguyla da ilgisi var. Dopamini hızla tüketmeye çalışan birey aksiyon isteyecek. Yapımcılar da, doğası gereği ilgi gören şeyleri yapmaya devam edecek. Görülüyor ki günümüzde ilgi gören şeyler bunlar. Bunlar ilgi gördükçe sektör buraya evrilmeye devam edecek. Sektör buraya evrilmeye devam ettikçe yozlaşma da bu yönde ilerleyecek. Buna mukabil şiddet ve suç oranları artmaya devam edecek. Metnin başında bahsettiğim “Dünyayı rol modeller yönetiyor” olgusu da maalesef kendini toplum zararına gerçekleştirmeye devam edecek. Üstelik konu, toplum zararından ziyade kişisel zararlar nezdinde incelendiğinde şiddet ve uyuşturucu gibi herkesçe muzır görünen olgular dışında da bir tehlike var. Belli bir güzellik veya yakışıklılık algısının bu rol modeller tarafından oluşturulması, yine bu rol modellerin sahip olduğu maddelerin bilinçaltımıza dayatılması buna sadece küçük bir örnek. Olmak istenen kişi ya da kişiler yapaylaştıkça ve sözde mükemmelleştikçe, ona ulaşamayan bireyin psikolojik açıdan zarar göreceği; anksiyete ve öz saygı gibi sorunlarının had safhaya çıkacağı da yadsınamaz bir gerçektir.
Hepimizin bugünkü aklımızla geçmiş fikirlerimizden utandığı olmuştur. Şimdi o utandığınız fikirleri ve o dönem kimi rol model aldığınızı bir düşünün. Bu durumda, rol modelliğin zararını ve esas zeki olanın kendiniz, esas faydalı olanın ise tam anlamıyla özgürlüğünüz olduğunu göreceksiniz. Kendi benliğinin üzerine bir benlik inşa eden kimse özgür değildir. Özgür olma yolunda, gerçek benliğini bulmak ve kendini gerçekleştirmek için mücadele eden kişiye ne mutlu!




Yorumlar