Yalnızlık ve Benlik: Potansiyeli Ortaya Çıkarmanın Yolu
- gelisine100
- 30 Eyl
- 2 dakikada okunur
“Herkesin sarnıcından su içmemek için yalnızlığa çekiliyorum. Çoğunluğun arasında olduğumda çoğunluk gibi yaşıyorum ve gerçekten düşündüğümü sanmıyorum. Bir süre sonra sanki beni kendimden sürgün etmek ve ruhumu çalmak istiyorlarmış gibi geliyor.” – Nietzsche
Ben kimim? Ben, benliğim üzerine var olmuş bir ben miyim? Yoksa başkalarının beni gördüğü ben miyim? Yoksa başkaları mıyım?

Sık sık çevrem hasebiyle potansiyelimin ziyan olduğunu düşünürüm. Eminim ki birçoğunuz bu düşünceye sahiptir. Gerçekten bir potansiyelim var mı, bundan hiçbir zaman emin olamayacağım. Ancak emin olduğum bir şey var ki, potansiyel denilen şey içimizden fışkırmak için yırtınan güçlü bir mahluk ise, bulunduğumuz çevre ondan çok daha güçlü olacak ki, ve güçlü elleriyle onu öylesine itiyorlar ki, ne kadar didinse de çıkmayı bir türlü beceremiyor. Bundandır ki dışarı çıktığım her an göğsümde şiddetli bir baskı hissediyorum. Ben, ben değil, onlar oluyorum. Bazen sığ, bazen yobaz, bazen düşüncesiz ve bön, hatta bazen şiddete meyilli. Sahiden bu ben miyim?
Farkındalığın çoğu zaman etkisiz eleman olduğunu hissediyorum. Farkında olarak değişiyorum. Farkında olarak benliğimi yok ediyorum. Çünkü tüm bu etkenler kader gibi güçlü. Yalnızlığa en aşina insan bile bazen yalnızlıktan nefret eder. İnsan sosyal bir hayvandır. Bugünlere gelmemizi de bu sosyalliğe ve güç birliğine borçluyuz. Ancak artık borç bitti, alacak verecek kalmadı. O hâlde kendi evrimimizi kendimiz gerçekleştirmekle mükellefiz.
Gerçekten benliğini bulmak ve potansiyelini gerçekleştirmek istiyorsan, başkası değil kendin olman gerekiyor. Maalesef bu kader gibi güçlü olguyu yıkmak için de yalnızlığa kaçmaktan başka çare yok. Çünkü sosyalleştiğin her an benlik alışverişini engelleyemeyeceksin. Çoğu zaman hayata senden çok daha farklı bakan insanların düşüncelerini benimseyeceksin. Ne yazık ki çoğu insan da sürü mantığıyla hayata baktığı için maalesef vasat fikirlere sahip; işte bunları benimsemek zorunda kalacaksın. “Kuyudaki kurbağa, okyanusu bilmez.” der bir Japon atasözü. Sürüde olduğun sürece kuyuda olacaksın.
Bu durumda sadece sürü benliğini kendi benliğin üzerine yapıştırmakla kalmayacak, insanların sana olan bakışlarını da karakterin ve fikirlerin üzerine zerk edeceksin. Bu zerk öyle kuvvetli olacak ki, bir zaman sonra kendi karakterin ve fikirlerin de, içinde fışkırmayı bekleyen potansiyelin de rafın en arkasında gizli kalmış bir kitap gibi olacak. O kitabın varlığı aklına gelmediği sürece saklandığı yerden çıkarıp okuyamayacaksın. İşte yalnızlığına bir şans vermezsen, benliğinin ve potansiyelinin yazılı olduğu o kitap yıllarca hiç açılmadan bekleyecek ve neticede hiç açılmadan, okunmadan çöpe atılacak.
Üstelik bu sürüye koyun olduğun her gün gerçekten koyunlaştırılacaksın.
“Her biri kendini bu koyunun kasabı görür.” – Sarmal Eğrisi
Değerin bilinmeyecek ve değersizleştirileceksin. Nasıl ki sosyalleşmek insan doğasının bir gerekliliğiyse, kasaplık da bu doğanın ürünüdür. Bu iki zorakilik karşısında bir seçim yapmak da zorunludur: Kasaplara ve sürüye koyun olmak mı, yoksa özgür ve “ben” olmak mı?
“Kaç, arkadaşım, yalnızlığa! Sersemlemiş görüyorum seni büyük adamların gürültüsünden ve sokulmuş küçük adamların iğnesinden.
Kaç, arkadaşım, yalnızlığa: Zehirli sineklerin seni soktuğunu görüyorum. Kaç, sert ve güçlü bir havanın estiği yere!
Kaç, yalnızlığa! Küçük ve acınası insanların çok yakınında yaşadın. Kaç onların görünmez intikamlarından! Sana karşı intikamdan başka bir şey düşünmez onlar.
Kaldırma artık elini onlara! Sayılamaz kadar çoktur onlar, ve sineklik olmak değildir senin yazgın.”
— Böyle Buyurdu Zerdüşt, Friedrich Nietzsche




Yorumlar